-
Nihat GÖKSU

Nihat GÖKSU


BACIM

09 Temmuz 2010 - 00:00

Geçen akşam bacım bize geldi. Yazılarımı okuduğunu, neden onunla ilgili bir yazı yazmadığımı söyledi. Hatta başlığı bile hazır “ bacım olsun ağabey ” dedi.
Aslında ikimiz için bu çok özel olan durumu anlatmak çok içime sinmese de bacımın ve diş doktoru olan eşinin ısrarına kulak vermek istedim. Hem düşündüm ki;  aslında büyük şehirlere özlem duyan çocukları ne büyük tehlikelerin beklediğini bilmeleri için iyi bir yazı olabileceğini düşündüm.
 
Sabah’ın 6’ sı idi. Ankara’da seminere gelen bir arkadaşımı almaya gitmiştim. Otogar’a vardığımda saat 06:20 idi. Firmaya gittim. Arabanın kaçta geleceğini sordum. Yarım saat sonra burada olacağını söylediler. İstanbul, sonbaharın son günlerini yaşıyordu. Hava soğumaya başlamış; ara sıra esen rüzgâr, yaprakları tek tek dökmeye başlıyordu. Hava soğuktu. Birçoğu montla dolaşmış olsalar da birazda çocukluğu soğuk bölgelerde geçen benim gibiler, hala ceketle yetiniyorlardı. Zaman epey geçmişti. Yazıhanedeki memura ya bu arabaya ne oldu kardeşim dedim. Yarı uykulu memurun,  ya patladın mı? dercesine ara sıra attığı ters bakışlar arasında oturuyordum. Yazıhanenin karşılıklı üçlü koltuklarında yarım saat geçmişti, çok sinirlenmiştim. Sinirlerim, birazda gişedeki memurun o sevimsiz yüzünü gördükçe daha da arttı. Gırtlağını tutup sıkmak geldi içimden. O ara,  Ankara otogardaki kavgamız aklıma geldikçe frenledim kendimi. Ankara otogarında,  numaramızı başka birine satan, bilet kesen memura atığım kafa aklıma geldi. Sonrasın da etrafımıza toplanan onlarca kişi. Benim kaşım patlamıştı, Harun’un gözü şişmişti. Harun’la her karşılaştığımızda  hep güleriz. Hele eşime “ -Yenge senin bu eşin yüzünden az daha ölüyorduk” demesi, birazda abartılı bir dille anlatışıyla defalarca ev muhabbetinde konumuz olmuştur. Ha bu arada birazda beni kahraman gibi göstermesi, bir kafayla adamın yere yıkılışını anlatması; patlayan kaşımın yada kendi  gözünün balon gibi şişmesinden haberi yok galiba…
 
Şaka bir yana iyi çocuktur, Harun. Biraz abartılı konuşması da olsa, uzun süre sporla ilgilenmesi, boksta Marmara birincisi olması kavgayı hafif atlatmamıza sebep olmuştu. Araba gelmeyince sıkıldım, dışarıya çıktım, tur atmaya başladım. Köşe başında, elinde bir çantayla bekleyen bir kız çocuğu gözüme ilişti. Ürktüğü, korktuğu, her halinden bu şehre yabancı olduğu belli oluyordu. Hemen yan tarafta kendi aralarında iki taksicinin konuşmalarına bakılırsa;evden kaçmış olmalı.
 
 
Bir an hüzün çöktü içime yıllar önce;  İzmit’ten İstanbul’a kaçtığım günü anımsadım.  Topkapı sur içi köhne bir otelde kaldığımı, o gece de yaşadığım o korku dolu anlar aklıma geldi. Çok farklı umutlarla geldiğim İstanbul’a, ertesi gün  geri gittiğimi anımsayınca ne doğru bir karar verdiğimi düşündüm.
 
Zavallı, boş gözlerle etrafa bakıyordu. Her halinden çaresiz olduğu belliydi. Biraz sonra belki de birileri kandıracak onu. O karanlığa,  o bataklığa doğru gidecek. Henüz çok çocuk. İçim içimi kemiriyordu. Ankara’dan gelen arkadaşımın, gelişini düşünmeden aklımdan bunlar geçiyordu. Ne yapmalıyım? Ne demeliyim? Ya da yanına gidip ne diyeceğim? Belki birini bekliyordur, biri gelecek diye düşündüm ama uzun süre gelen gideni görmedim sadece geçenlerin hayvanca bakışlarını saymazsak.
 
Uzunca bir süre bekledim ne gelen var ne de giden. Korku dolu bakışlar arasında bekleyen kız oracıkta duruyordu. O ara telefonum çalmış, telefonun sesini bile duymamışım. Bir daha çaldı, açtım. Kasım, yazıhaneye gelmiş;
“ -az bekle geleceğim.” dedim.
 
Yanına yaklaştım; “ bacım çoktandır buradasın, ne bekliyorsun?” dedim. Bacım yüzüme baktı :Kesik bir sesle bir şeyler söyledi anlamadım.
Tekrar,”bacım hayırdır,  yapabileceğimiz bir şey var mı?” dedim. “-Yok, arkadaşımı arıyorum, bulamıyorum “ dedi.
 Telefonu uzattım.”Buyurun, buradan arayın.” dedim. Biraz önce ankesörlü telefondan aradım ama ulaşamadım. Belki sabahın erken saati olduğu için uyanmamıştır.” dedi.
 
Telefonu uzattım, “buyurun bir daha arayın” dedim. Telefon çalıyor ama cevap veren yok. Defalarca aradık.
 
Nereden geliyorsunuz?  “-Malatya” dedi, bacım. “-Peki evi arayın, numarasını alın bir daha, belki yanlış numara arıyorsunuz” dedim. “-yok ağabey” dedi. –“  Neden” dedim “-boş ver ağabey” dedi. İçime kurt düşmüştü; bacımın bir şey sakladığı her halinden belli. Israrla çalan telefonumu açtığımda, çoktandır yazıhanede bekleyen Kasım;”- Neredesin oğlum misafir böyle mi karşılanır.” dedi. “-Geleceğim, biraz bekle” dedim. Telefon çaldı, Kasım kızıyor, yazıhaneye doğru yürüdüm. İçim el vermedi, geri döndüm. “-Bacım gel buradan gidelim, arkadaşına ulaşmaya çalışırız.” Dedim. Önce korktuğu her halinden belli olan ses tonuyla bir şeyler söyledi, tam anlamadım. “-Gel bacım, hepimizin anası bacısı kız kardeşi var.” Dedim.  Bu söz ona güven vermiş olmalı ki bacım geldi, yazıhaneye gittik. Kasım’ı aldık Kasım yanımda kızı görünce şaşırmıştı “-Arkadaş kim?” dedi, yeğenim dedim geçiştirdim. Sonrasında Bakırköy’de yaptığımız kahvaltıdan sonra Kasım’ı seminere katılmak üzere Beylikdüzü’ne yolcu ettik.
 
Biran kendimi sorgulamaya başladım. Ne yapıyorum ben? Kim bu kız? Ne arıyor burada? Günümüzde şöhret düşkünü bazı kişiler hep olmamışlar mıydı?
Ya buda onlardan biriyse ne yapacağım? Allah’ım yardım et dedim.
“-Bacım arkadaşın nerede oturuyor?” diye sordum. “bilmiyorum” dedi.
“Peki başka tanıdıkların var mı?”dedim. “Amcam burada” bir an sevindim; “iyi işte onu arayalım.”
“Numarası yok” dedi” evi ara al numarasını al olmaz ağabey “dedi.
 
Bir an “ne yapıyorum? “dedim. Ne yapmalıyım? Nereye götüreceğim Bacımı? kime ne diyeceğim? Komsular ne diyecek? kara kara düşünüyorum ve her dakika korkularım daha da artmaya başladı.
 
Hava biraz sertleşmeye başlamış, dökülen yapraklar her tarafı kaplamıştı oldum olası sonbahar beni hep ürkütmüştür. İçimdeki o kasırgayı o fırtınayı nasıl dindireceğim. Eyüp’ten bizim eve gidiyoruz. Bahar’da yemyeşil olan Eyüp yerini sessiz bir sonbahara bırakmış içimde fırtınalar kopuyor. “Bacım al telefonu bir daha ara” dedim. Aradı, cevap veren yok.
“Bacım gel bize gidelim amcana ulaşırız” bacım bir şey demedi. Bilmem belki birazda güvenmişti. Sesini çıkarmadı. Bacımın korktuğu her halinden belli “korkma bacım inşallah amcana ulaşırız.” Dedim. Malum bekâr evi dağınıktı. Bacım evin dağınıklığını görünce evi toparlamaya başladı. Ben markete bir şeyler aldım geldiğimde bacım bayağı toparlamıştı evi. Markette aldığımız yiyecekleri dolaba yerleştirdi. O an çok duygu yüklü anlar yaşadım biz 6 kardeşiz;  2 ablam, 2 ağabeyim bir kardeşim ve hep bir kız kardeşim olsun istemişim. Hani vardır ya herkes kendisinde olmayanı ister benimkide öyle bir şey. “Bacım ben gidiyorum. Sen emniyet kilidini arkada kapat kapı çalan olursa dürbüne bakmadan açma, komsulardan soran olursa yeğeniyim dersin” dedim ve evden çıktım. Hayat ne kadar ilginç fırtına bizi bir yerlere sürüklüyor. Hayatımız odalarımız gibi gizli bir gün dağınık, bir gün toplu evet kim bu kız hangi umutlarla buraya gelmiş ne yapacağım ben şimdi? Oysa her baharda yeni yapraklar yeşerecek her yaprak bir umuttur ve birilerinin umutları yeşerecek ya dökülen bu yapraklar kim bilir kaç kişinin umutsuzluğa götürecek. Ya hayatın hoyratlığı bizi bu sefer es mi geçecek.
Yoksa içimizdeki umutlarımızı mı bitirecek. Bacımın çaresizliği her halinden belli, onu orda öyle yalnız bırakamazdım,  ben en iyisini yaptım onu eve getirmekle.         Ya sonrası ne olacak? Ne derdi var? Niye burada? Arayan soranı var mı? Annesi babası ne durumda? Bir anne baba için ne demektir çocuğunun kayboluşu.
İçim içimi kemiriyor ve en ilginç olanı şu anda evdeki bu kız hakkında hiçbir bir şey bilmeyişim. Akşam eve döndüm. “Bacım bana her şeyi anlat sana yardımcı olmak istiyorum.”dedim. Bacım lise 2. sınıfta okuyormuş. Ailesi Almanya’ daki akrabasıyla evlendirmek istiyorlar. Bacım “okuyacağım” demiş. Evlenmek istemediğini söylemiş. Aile baskı yapmış, son çare kaçmakta bulmuş.
“Yapma bacım” dedim “nasıl böyle bir hata yaparsın ver telefonu evi arayalım annen baban ne durumdalar hiç düşünebiliyor musun?” bütün ısrarıma rağmen bacım “olmaz” dedi. Kaç gün boyunca hep bacıma “yapma bacım ne olur gel yapma ailenle söz ben konuşurum ikna ederiz.”  “Yok ağabey olmaz” dedi bir gün çok baskı yapmış olmalıyım ki; “buradan da giderim.” dedi.  Çaresiz sustum.
Birkaç gün sonra üst katımızdaki aile ile tanıştırdık bacımı onların liseye giden kızlarıyla arkadaş oldu yeğenim diye tanıştırdım bacımı çok sevmişler her akşam eve gittiğimde bacım 2 ,3 çeşit yemekler yapmış.Ne yalan söyleyeyim bacıma çok alıştım.Ev mis gibi kokuyor. Bacım eve renk getirmiş ama diğer tarafta da ya ailesi ne durumda içim içimi yiyor. Sanırım 9. gün olmalı akşam eve geldim bacım” ağabey karar verdim haklısın babamları arayacağım.”dedi
Ben hemen numarayı istedim aradık babası annesi perişan bir durumdalardı. Bacım “Merak etmeyin Ben iyim” dedi. Ailesine adresi verdik. aile sevinçte anne ağlıyor babası ağabeyleri her kes ağlıyordu.
Ertesi gün aradılar. Eyüp’e  gelmişler. Bacımla almaya gittik. Hepsi birbirine sarıldılar ağladılar. O an anlatılmaz yaşanır. Tonton bir babası dünya tatlısı bir annesi var. Olayı tüm açıklığı ile anlattım. 2 gece bizde kaldılar. Bir anda kocaman bir aile olmuştuk. Baba yaptığı yanlışlığı fark etmiş olmalı ki;  bundan sonra asla böyle bir şey olmayacak. Tek tek vedalaştık. Annenin o sevgi dolu kucaklaşmasını anlatamam. Bacım alışmıştı bana, ağlıyordu. Ben ağlamamak için zor tuttum kendimi bacım gitti. Evet, evin her yerinde bacımdan bir hatıra var ütülenmiş elbiselerim yıkanmış kazaklarım her yerde sevdiğimiz elin sıcaklığı var. Kaç yıl sonra bacımla yollarımız İstanbul’da kesişti. O gün bugündür görüşüyoruz. Evli, dünya iyisi eşi ve dünya tatlısı 2 çocuğu var bacımın.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum