-
Nihat GÖKSU

Nihat GÖKSU


Adab-ı Muaşeret

03 Mayıs 2011 - 21:15

Yılardır doğu ile batı arasındaki en büyük sorun iletişimsizlik değil midir? Nükleer savaşlar kadar salgın, hastalıklar kadar büyük, korkuları vardır insanoğlunun. Yalnız kalma korkusu… Yalnızlığı doğuran sebepse; iletişimsizliktir. İletişimsizliği sadece karşımızdaki insanla konuşmak ya da görüşmemek olarak algılamamak lazım. Bazen çok yakınımızdaki bir akrabamızla, bir dostumuzla, bir arkadaşımızla iletişimsizlik yaşarız. İletişimsizlik o an diyalog içinde olup, olmamanın ötesinde bazen konuştuğumuz halde negatif enerji aldığımız insanla da iletişimsizlik yaşıyoruz.
İletişimsizlik beraberinde yalnızlığı da getiriyor. Geleneksel ailelerde çok görülmeyen bu durum daha çok modern insan sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. Kentleşme ile doğru orantılı olarak artan bu durum daha çok psikolojik durum yaşandığı tespit edilmiştir. Kentleşmelerde bunlar yaşanırken kimi insanlarında geleneksel ve modern aileler arasında sıkışıp kalmıştır ki; asıl sorunda bu noktada başlamaktadır. Günümüzde saygın insanların, başarılı insanların hayatlarına baktığımızda iletişiminin ne kadar güçlü olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Toplumun size verdiği değer ölçüsü yine çevrenizdeki insan sayısıyla orantılıdır. Düğünlerde, cenazelerde, partilerde ne kadar çok insan size eşlik etmişse sizin o kadar etkin ve güçlü bir insan olduğunuz düşünülür.
Şüphesiz her insan toplumda saygınlık ister. Bunun yolu sağlıklı bir iletişimde geçmektedir . Artık iletişim birebir görüşmenin ötesinde, bilişim çağında çok doğaldır ki; insanlar sanal ortamda iletişim kurma yoluna gitmekteler. Her sistem, her dönem kendi ucuz kahramanlıklarında yaratmaktadır. Hani “silah çıktı mertlik bozuldu.” sözünü kitle iletişim araçları yaygınlaştıkça; ahlaksızlık, edepsizlik kaypaklık sözü ile özdeşleştirsek sanırım yanlış olmaz.
Adab-ı muaşeret sınırları içerisinde yapılan her tartışma makul karşılanabilir. Ama onun ötesindeki bir söz bizi çığrığından çıkarabilir. Bazı değerlerimiz var yakut gibi değerlidir. Bu değerlere dil uzatıldığında öfke kokuyoruz, öfke soluyoruz. Simsarı aracısı yemin billah olmanın gereği yok . Güzeli sevip çirkini elimizin tersiyle itmek en kolay. Asıl mesele iyi ya da kötüyü seve bilmek, ayrım yapmadan sadece hoşumuza giden şeylerde şükretmekte ne var. O kadarını köpeklerde yapar. Kemik verirsen sevinir, şükranlarını kuyruk sallayarak gösterir.
Velhasıl-ı Kelam bitmez bu dünyanı işi sorunu. Muzaffer bir edayla gürlemek yerine nehri akışına bırakmak gerek belki Başarlı olmak için belki yaşamda söyleneni duymamak ya da yanlışı görmeden yola devam etmek mi lazım.
“Günlerden bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Kurbağalarda arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkacağına inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş:
Zavallılar hiçbir zaman başaramayacaklar!
Yarışan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırıyormuş: Zavallılar…
Sonunda bir tanesi hariç , diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmaya başlamışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayretle mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış sormuş.”Bu işi nasıl başardın” o anda farkına varmışlar ki kuleye çıkan kurbağa sağırmış.” Bu sebeple olumsuz düşünen insanları duymayın onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum