-
Nihat GÖKSU

Nihat GÖKSU


İSTANBUL'DA KIŞ

13 Şubat 2012 - 12:53

         Kimi televizyon, gazeteye göre son 30 yılın en soğuk kış ayını yaşadığımız söylendi.Yarın tahminen karın kalınlığı 20-30 cm olacağı söyleniyor haber bültenlerinde. Nefes nefese kalmış bir çok televizyon muhabirlerinin koşuşturmalarını  izledik haber bültenlerinde. Kimi muhabir ve kameracı yoğun kar yağışı yüzünden buluşamadığı için muhabir kendi cep telefonunu vatandaşlardan birine vererek telefon karşısına geçerek konuşuyor. Bütün hasametiyle bağırıyor(!) Bir yerden bir yere koşuşturan bayan muhabirler sorduğu sorular, kimi şivesinde doğulu olduğu beli olan hemşerilerimizin “biz böyle bir şey görmedik” diyorlar. Sanırsın bomba yağmış, savaş var İstanbul’da Tüm haber bültenlerinde hava sıcaklığının – 3 dereceye çıktığı söyleniyor.THY bine yakın sefer iptal edilmiş. Birçok mahallede su ve elektrik yok, devlet daireleri belli saate kadar çalışacağını açıklamış valilik tarafından… Özel şirketlerde birçok kişi işe gitmemiş. İstanbul’da hayat felç, her şey durmuş . Bu durumda eee  bizde artık yarı İstanbullu sayılırız. Hem böyle havalarda işe gidilir mi? Allah muhafaza  ya yolda kalırsak! Hani ayağımızda bot ya su çekerse! Ne bileyim üstümüzdeki mont ya soğuğu geçirirse! Ya yolda lokantalar bakkallar kapalı olursa ne yapacağız nerde yemek yiyeceğiz! İyisi mi bende bugün işe gitmeyeyim. Sonra neyime lazım böyle bir günde işe gitmek. Hem ben alışık değilim böyle sıfırın altındaki havalara, ben hep sıfırın üstündeki havalarda yaşadım(!)
        Önce Sabahattin hocayı aradım. Hocam Anıl yarın okula gelmese olur mu?  Havalar soğuk, haber bültenlerinde sıfırın altında olacağı söyleniyor. Sanırım son yılların en soğuk  kış günü olacakmış. Sabahattin hoca biraz durakladı;”tamam” dedi. Gerçi yarın oraya servis gelecek, muhtemelen dedi. Ama içim bir türlü el vermiyor Anıl’ı bu soğuk kar yağışında göndermek. Ertesi gün Kadim beyin iş yerine gittim. Kadim bey ve kardeşimin de içinde olduğu birkaç kişi ertesi gün Edirne Keşan’a gitmeleri gerekiyordu. “Abi havalar çok soğuk olacak şiddetli bir bir kar yağışı bekleniyor sizin için bir sakıncası yoksa birkaç gün sonra gidebilir misiniz” dedim. Kadim bey hafif bir gülümseyerek;” yav kardeşim şeker değiliz ya, biz ne koşullarda köye gidip geldiğimizi bilmez misin” dedi.
        Bir an aklıma sömestr  tatiliydi.  velisi erken gelenlere bir gün önceden izin veriyorlardı. Perşembe sabahıydı,  sabah kahvaltısından sonra zil çalındı sınıflara girdik biraz sonra kapı çalındı. İçeriye yüzü gözü kar içinde kafasında şapkası yün çoraplar dizine kadar çekilmiş, üstüne naylon çorap giyilmiş,  pantolonu katlayarak çorabın içine koymuş, yün çorabın ipi ile sıkı sıkı bağlamış üstünde eski bir ceketle ayağında kara lastik mi cizlavet mi olduğu karda belli olmayan karı temizlemiş olmasına rağmen hala her yerinde kar olan biri girdi içeriye. Hocaya “girebilir miyim?” dedi. Hoca “buyurun amca”  dedi. Önceleri tanımadım. İçeriye girince bizim yakın köylümüz akrabamız bıra amca olduğunu anladık. Bıra amcayı görünce sevinçten ne yapacağımızı bilemedik. Bıra amca benim kardeşimin, Kadim beyinde içinde olduğu yaklaşık 30 kişinin iznini almıştı. O sevinçle  okul kapısında dışarıya çıkmıştık. Bir çoğumuzun üzerinde sadece okul önlüğü vardı. Kimimiz biraz daha şanslıydı.  Belki montu vardı. Okulun bize verdiği harçlıklarla elma, portakal hatta içimizde ailesi sigara içenler tütün Bafra birinci sigarasını alanlarda oldu. Bıra amca bir minibüsle görüşmüş bizi Başköye kadar götürecek, oradan yaklaşık 12 km yürüyerek gidecektik. Her okula geliş gidişlerimizde 27 km yürüyerek gelen biz o gün daha şanslı hissediyorduk kendimizi yaklaşık 15 km minibüsle gittiğimizde geriye sadece 12 km yol kalacaktı ki oda bizim için çok zor olmayacaktı. Ancak işler istediğimiz gibi olmadı bindiğimiz minibüs kilise deresinin üstünde durdu. Şoför” bu karda gidemem, kaldi ki gidersem bile geri gelemem” dedi. Bütün çabamıza rağmen adam gitmeyi kabul etmedi. Çaresiz indik arabadan; çantalarımızı aldık. Ortaköy’e giden dağ yolunda gitmeye başladık. Çoğunun çocuk olduğu yaklaşık 35 kişiydik. Lapa lapa yağan kar git gide tipiye dönüşmüştü. Karı yara yara gidiyorduk. Başköy’e geldiğimizde saat 3’e geliyordu artık yorgunluğu ve açlığı yavaş yavaş hissetmeye başlamıştık. 15 -20 dk. olan Başköy’le Germik arası yolu  3 saate ancak gidebildik Germiğe geldiğimde saat 6’ya gelmişti her yer zifiri karanlık olmuştu. Bizi görenler gitmememizi söylediler. İlerde yol kapalı, her yer karanlık, şiddetli bir tipi var demelerine rağmen kalmamaya karar verdik. Germiği geçip dereye indiğimizde dağ taş her yer bembeyaz içindeydi. Yaklaşık 1 metrelik karı yara yara gidiyorduk yolumuzu kaybetmiştik. Bir çoğumuz açlıktan yürüyemeyecek haldeydik,  tek sıra halinde yürüyorduk. Yorulan bir arkaya geçip diğeri öne geçerek karı yararak yolu açıyordu Öne ben geçmiştim. Biraz yürüdükten sonra arkada kardeşimin ağlama sesini duydum; döndüm kardeşim yorgunluktan düşer gibiydi. Daha çok çocuktu ilkokul 1 sınıfa gidiyordu. Ben ise orta bire. Sırtıma alıp yürümeye başladık. Herkes sevdiklerine sıkı sıkı  sarılıyordu. Gittiğimiz yönde gelen  rüzgar ve tipi yürümemizi engelliyordu.  Nereye gideceğimizi bilmez bir halde yürüyorduk. Yolumu şaşırmıştık.  Bir çoğu bayılmaya başlamıştı.  Çocuklar ağlıyordu. ölümle burun buruna geldiğimiz andı. O an içimizden biri bağırmaya başladı hepimiz tek ağızda bağırmaya başladık. Bereket versin ki komsuya giden bir kadın sesimizi duyuyor. Biraz sonra o köydekiler geldiler bizi kurtardılar. Evet yatılı bölge okulunda okuduğum 8 yıl boyunca neredeyse her sömestr tatillerinde aynı şeyleri yaşadık.
  Okula gidişlerimizde  aynı oldu.  Hınıs’a 27 km uzakta olan bilmem kaç 50 cm yükseklikteki karı  yararak gittiğimiz yollar, sabahın erken saatinden çıkıp akşamın kaçında  parmaksız köyüne geldiğimizde; Erzurum’dan gelen bir arabanın o kısacık mesafe olan  Parmaksız köyü ile Hınıs arasındaki yolda dizlerimizde derman kalmayan bacaklarımızın rahatlığını beynimizde hissettiğimiz anları hatırladım. O sıfırın altında buranın bilmem kaç kat soğuğunda  yaşanan yatılı bölge okulu anılarımızı sabahın bir saatinde sadece üzerimizde önlük olan bir çoğumuzun sabah yemek sırası beklerken titreyişleri geldi aklıma. Akşam ders bittiğinde akşam yemeğine kadar açlık içinde bekleyişlerimiz,  cuma günleri  dakikalarca müdürü bekleyişlerimiz,  banyo yaptıktan sonra o karlı havada banyodan yatakhaneye, oradan yemek sırasını dakikalarca beklediğimiz anlarda hava sıcaklığı hep  sıfırın altındaydı.
       O gün bugündür  hava sıcaklığı sıfırın altında olan günlerde işe gitmem.  Randevum varsa iptal ederim, misafirliğe gitmem bakkala telefon açıp sipariş veririm(!)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 5 Yorum
  • sebahat kopal
    11 yıl önce
    nihatcim seni tebrik ediyorum bir cok yazilarini okudum ve digerleri gibi buda cok etkiliyici olmus .yanliz bu yazida anladigim kadariyla kis sartlarini dogusuyla batisiyla bir elestiri yapmissin ve bir okadarda alayci yaklasmissin aslinda .birebir yasadiklarin bu komik haberlerden mi desem yada alakasi olmayan kisi anlatan haberlerimi elestirdin bilemiyom ama bildigim tek sey var sartlar doguyla bati arasinda ayni olmadigi istambuldaki kisin zorluguna herzamanki gibi careler bitmiyo ve careler bulunmus ama doguda bu sartlar ne kadar kötü ve katida olsa bir adim bile ilerlememis .yillar önce yasadigin kis macarasi sanmaki 30 yil gecsede degismemistir buna eminim bir türlü oralara care eller uzanmiyo bunu biz okurlarina hatirlattigin icin tsk mü etsem yoksa duyarsizlara dersmi olsun desem her zamanki gibi güzel bir konuya deginmissin tbr ederim seni sana yazacagin yeni yazilarin icin basarilar dilerim devaminida bekliyoz . bu konuyu umarim habercilerde okumustur cünkü farkli yönlerden düsünülürse cok seyleride anlatmis tskler .
  • Cemalettin GÜZELBABA
    12 yıl önce
    Saygıdeğer Nihat bey; yazınızı okuyunca insanın içinden iyiki İstanbula kar yağmış diyesi geliyor. Bizleri alıp unutmaya başladığımız yıllar öncesine götürdün. 1987-90 aralarında önce kazancıda sonra Toramanda yaşadıklarınıza benzer olaylar yaşadım.onbeş gün bazen de ayda bir kazancıdan 20-30 kişilik kafilelerle 20 km izi olmayan yolu yürüdüğümüzü hatırlarım. Sabaha doğru saat 4-5 civarlarında yola çıkışımızı hatarılarım...Hele bir de yeni evliyken ilk bebeğimizin anne karnında ölmesi var ki; geceden 2-3 atla yola çıkışımız Ortaköye varmadan dehe önceden binmediğimizden atın kendiliğinden geri dönüp, eşimi geriye doğru köye götürmesi var ki...Yine bir cuma akşamı hafta sonu tatili için Toramandan Hınıs'a dönerken ana caddeye çıkmadan tipi nedeniyle tek başıma yolu bulamamam var...Karı var, Kışı var memleketimin ancak sıcaklığı başka VESSELAM
  • Suat mehmethanoğlu
    12 yıl önce
    Nihat Bey... Bu sene kış şartları biraz tuhaf ve ağır... Hiç yağmaması gereken yerlere bile kar yağdı... Geçenlerde bir Alman gazetesinde okudum. Konu kar ve kış olunca gazetedeki yazı aklıma geldi. Bu yıl birçok ülkeleri etkisi altına alan kış şartları ve kar yağışlarının sebebi "Küresel ısınmaya bağlı" Çünkü küresel ısınma neticesinde erimeye başlayan buzullardan oluşan buharcıklar havaya karışmış, buhar oranı çok yüksek olduğundan, dünyamıza gelen güneş ışınlarının biraz daha soğumasına sebebiyet vermiştir. Haliylede havadaki buhar oranın yüksek olması nedeniylede kar yağışı birçok bölgeleride etkisi altına almıştır. Geçmiş dönemlerdeki kar yağışları ve kış şartları tabiki biraz daha ağırdı. Günümüzdeki imkanlarda yoktu. Ancak ne varki böylesine ağır kış şartlarında hayatını kaybeden birçok insanlarda oldu. Hele burada Avurapada en son haberlerde verilen ölü sayısı rakamı 400 üzerinde. Ne diyeyim Allah yardım etsin.
  • emin yenigül
    12 yıl önce
    Sayın Nihat bey Kadim beyin belirttiği gibi,bizleri geçmişe götürdüğünüz için yüreğine ve kalemine sağlık diliyorum. Hınıs Yiboda ( O zamanki ismi Hınıs Temel Yatılı İlk öğretim Bölge Okulu idi ) bizlerde okuduğumuzda 1.nci sömestr tatili geldiğinde köyümüz ovada olduğu halde yinede bir ulaşım sıkıntısını çekiyorduk.Köyümüze yakın Karaköprü ye kadar dolmuş veya üstü açık kamyonla tüm zorlukları göze alarak gidildikten sonra yayan olarak köyümüze varırdık.Kaldı ki Bingöl ve Hamurpet dağlarının eteklerine yerleşmiş köylerdeki insanların kışın çektikleri sıkıntıyı biliyorum.Yağan kar kapanan köy yolları hepsini şu an hatırlıyorum. Uzun yıllardır.yılda birkaç kez genellikle İstanbul a gidip geliyorum.Sabah yağan kar öğleden sonrası eriyip gidiyor.Fazla soğuk ta olmuyor.Yani memleketimizdeki kış havası gibi kulak derisini çatlatan bir havası yoktur.Geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul'daydım.Evet şehirde kar yağışı vardı.Ama memleketimizde yağan karın zekatı bile olmuyordu.Edindiğim bilgiye göre Hınıs ovası ve ilçeyi çevreleyen dağlardaki kar kalınlığı yaklaşık 1,5 mt.veya 2 mt.yakınmış.Şu an oradaki sıkıntıları tekrar yaşıyor gibiyim.Sayın Nihat bey sayfanız kanalıyla Anıla da okul hayatında başarılar diliyorum.Sevgi ve saygılarımla.
  • kadim
    12 yıl önce
    Sevgili Nihat kardeşim bizi 1983 yılına götürdün yazınızı okuyunca o gün yaşamaya tekrardan merhaba demiştik çünkü bir şans ederi kurtulmuştuk bu gidişimizin hayran yaramıyacağının farkına vardığım için ben kız kardeşimi Başköyde kirvelerimiz olan Selim amcalara bırakmıştım zaten başköye gelene kadar canımdan olmuştum sağ olsun bazen Fevzi KOPAL amca bana yardım ediyordu ben onun yükünü alıyordum oda kız kardeşimi sırtlıyordu O günleri yaşıyan bizler ne yazıkki İstanbulda hafif kar yağdığında ne yapacağımızı düşünüyoruz . Bu bir gerçekdirki İstanbul,a kar yağmadan kışın geldiğinden kimsenin haberi olmıyor üç gün kar yağdı tüm kanallar sadece İstanbul,u konuşuyordu bizleri geçmişe götürdüğün için yüreyine sağlık saygılarımla kadim.